30 Haziran 2008 Pazartesi

1. BÖLÜM: TÜRKİYE'DE GÜRCÜLER

1. GÜRCÜLER

Türkiye’de genel adları “Gürcüler” olarak bilinir. Kendi aralarında Kartveli/ Kartve-lebi, çoğulluğu ifade etmek için de Kartvelni şeklinde belirtilirler.

1965 genel nüfus sayımında, anadil olarak gürcüce konuştuğunu beyan edenlerin sayısı 34.330’dur. Yine aynı sayımda, ikinci dil olarak gürcüce konuşanların sayısının 48.976 olduğu görülmektedir. Türkiye’nin değişik bölgelerinde yerleşen Gürcü kökenli insanların toplam olarak 100.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir.

Gürcüce konuştuğunu beyan edenlerin 7.698’i Artvin ili sınırları içinde, 4.815’i Ordu ilinde, 2.938’i Bursa’da, 2.755’i Kocaeli’nde, 2.350’i Samsun’da, 2.090’ı Giresun’da, 1.453’ü Bolu’da, 1.378’i Amasya’da, 1.281’i Balıkesir’de, 1.144’ü Sinop ilinde, 840’ı İstanbul’da ve 412’si de Tokat’ta yaşamaktadır.

Gittikleri ve yerleştikleri yerlerde, kendi örf ve adetlerini uzun yıllara rağmen unutmamış olan ve 93 muhaciri olarak adlandırılan gürcüler, Artvin, Giresun, Ordu, Tokat, Samsun, Sinop, Amasya ve Bolu illerinde dağınık ve toplu köyler kurmuşlardır. Batum-Acara bölgesinden gemilerle İstanbul’a getirilen bazı Gürcü göçmenler, buradan Balıkesir, İzmit, Adapazarı ve Samsun’a iskan edilmişlerdir.

Türkiye’deki Gürcüler, tarihe dayanan soylarının kimliklerinden ziyade, geldikleri yörenin adlarına göre tanımlanmaktadır. Batum-Acara bölgesinden gelenlere Acara-bi; Artvin, Şavşat, İmerhev bölgelerinden olanlara Şavşili; Ardanuç ve Borçka kazalarının ortasında kalan Macahel mevkisinden gelenlere Macahel/ Macahel-i denilmektedir.

Gürcü gelenekleri, birinci dereceden kuzenlerin evliliğine kesin bir yasaklama koymuştur. Bazı bölgelerde uzak akrabalar arasında da evliliğe iyi gözle bakılmaz. Bu yasak ve sınırlama, gürcülerle başka gürcü köyleri arasında kız alıp verme tercihini getirmiştir. Son yıllarda, gürcü olmayanlarla yapılan evliliklerin sayısında önemli artışlar görülmektedir. Gürcülerin fiziksel çekicilikleri; açık tenleri, renkli göz yapıları, beceri ve yetenekleri, gürcü olmayan komşularının dikkatini çekmiştir.

Gürcü dilini bilenler, bilhassa köylerde kendi aralarında Gürcüce konuşurlar. Dış dünya ile bağlantılarında ve eğitim dilinde Türkçe hakimdir. Yaşadıkları çevredeki çoğunluk diline çabuk intibak etmiş ve dili konuşmada çabuk asimile olmuşlardır. Bugün Gürcü dili, aile içinde bir kimlik sembolü olarak işlev görmektedir.

93 Harbi’nden sonra, Anadolu’nun çeşitli yerlerine iskan edilen göçmenler, Anadolu’da Hanefiliğin yaygın olması nedeniyle, Türkler ile yakın bağlantılar kurmakta güçlük çekmemişlerdir. Gürcü göçmenleri içinde, hoca, molla, müderris gibi dini eğitim yapanlar olduğu gibi, devlet hizmetinde görev yapmış kişiler de bulunmaktaydı. Bu insanlar, yerleştirildikleri bölgelerde cami, külliye, medrese gibi kurumlarda görev yapmış, tahsildar, kolcu, katiplik gibi işlere alınmışlardır.

Gürcüler kendi aralarında farklılıkları olduğunu söylerler. Artvin ilinin Şavşat kazasına bağlı Meydancık Bucağı’nda yaşayanlar ve buradan muhacir olarak Türkiye’nin değişik bölgelerine iskan edilen Gürcüler, kendilerinin farklı olduğunu iddia ederler. Köklerinin doğu Gürcistan’dan geldiğini “KAKHETİ” olduklarını, Macahel ve Acara Gürcülerinden daha farklı lehçe ile konuştuklarını söylemektedirler.

A. ÇUVENEBURİ

Kelimenin Türkçe anlamı “bizden biri” demektir. Kartveli denilen gürcüler Hıristiyan’dır. Kartveli, aslında gürcü demektir. 16. yüzyıldan sonra Müslüman olan Gürcüler, Hristiyan Gürcülerden kendilerini ayırmak için “bizden biri” anlamına gelen “Çuveneburi” adını almışlardır.

19. yüzyılda Müslüman Gürcüler, iki bölgede yaşıyordu. Artvin’deki Gürcülerin tamamı, Acara özerk bölgesindeki Batum Gürcülerinin bir kısmı Müslüman’dı.

Acara özerk bölgesinde, Türk bölgesi olan Ahıska ile Gürcü ve Türklerin karışık olarak yaşadıkları Ağılkale bölgesi bulunmaktadır. Bunlardan bazıları 93 harbinden sonra köyleri Rus tarafında kalınca, Anadolu’ya göç etmek zorunda kalmışlardır. Batum bölgesindeki Müslüman Gürcülerin büyük bir bölümü, 1880’li yıllarda Türkiye’ye göçmüş, göç etmeyenler de 1946 yılında Ruslar tarafından Özbekistan’a sürgün edilmişlerdir.

B. GÜRCÜLER DAĞI SEVER

Karadeniz ve Marmara bölgesindeki yoğun ormanlık alanların içlerinde, mutlaka birkaç Gürcü köyüne rastlamak mümkündür. Kentlerden ve kasabalardan kilometrelerce uzaktaki bu köylerde yaşayan insanlara, neden burada yaşamayı tercih ettikleri sorulduğunda, hemen her yerde aynı cevabı alırsınız.

Aslında Padişah onlara deniz kıyısında çok geniş ve verimli topraklar vermiştir. Ama sıtma ve deniz havası onları rahatsız ettiği için dağlık bölgelere çıkmayı yeğlemişlerdir. İznik, Gemlik ve Orhangazi gürcüleri kendilerinin geniş zeytinlik alanlara yerleştirildiğini, ancak tadı acı olan bu meyvenin bir işe yaramayacağını düşünerek, dağlık bölgelere çıktıklarını anlatırlar.

Muhacir olan gürcü köylerinin hemen tümünün başına benzer olaylar gelmiştir. İlk iskandan itibaren 20-30 yıl, Gürcüler bir türlü köylerini sabitleştirememişlerdir. Bunun en önemli nedeni, dağlık alanlara yerleşme isteğidir. Bu konuda en ilginç örnek, İznik gürcüleridir. İskan komisyonları tarafından İznik’e hiç Gürcü iskan edilmemiştir. Oysa İznik çevresindeki yüksek yerleşim bölgelerinde gürcülerin çok daha yoğun olduğunu görmekteyiz.

Bu bölgedeki düz ve verimli ova arazilerine iskan edilen gürcüler, çevreye uyum sağlamakta zorlanmış, zeytin ağaçlarını keserek odun olarak kullanmaya başlamışlar, bu nedenle yerli ahali ile aralarında kavgalar olmuştur.

1990 yılından sonra Rusya’nın dağılması ile Kafkasya’da meydana gelen değişimler ve sınırların dünyaya açılması ile 93 göçmenlerinin torunları, ata vatanlarını görme imkanına kavuştu.

Hiç yorum yok: