24 Haziran 2008 Salı

12. TONTON DEDE

Süleyman Kaplan...

Çocukları “Tontonum da tontonum, bonbonum da bonbonum, eşek arabasına bindirecek, öküz arabasına bindirecem” diye sevdiği için önce çocuklar, sonraları gençler giderek de ileri yaştakiler bu ismi benimsediler. Adı neredeyse unutuldu. Büyük küçük herkesin dilinde Tonton Dede adı yerleşip kaldı.

İstanbul’daki gençlerden birinin mermer plaka üzerine yazdırdığı “Tonton Dede’nin yeri burasıdır” yazısı evinin yola bakan duvarına asıldıktan sonra çevre köylerde yaşayanlar da ona Tonton Dede demeye başladılar.

Tonton Dede, Kabalakdüzü Mahallesi’nde kardeşler arasında araziler bölününce geçim sıkıntısından kurtulmak için Zonguldak’a çalışmaya gitti. Kilimli’de gemilere kömür yükleme işinde beden gücüyle çalışırken, limanda bir gazete parçasında yazanları okuduğu görülünce önce inanılmadı okuma yazma bildiğine... Ancak ilkokul mezunu olduğunu anlaşılınca maşa başına geçti. Kilimli’de kömür işletmelerinde uzun yıllar çalıştı. 1978 senesinde emekli olunca köye döndü. Ölümüne kadar köyünden ayrılmadı. Yolu Zonguldak gurbetine düşenler onu yakından tanıdılar. İki gözlü gecekondusunda bir iki gece misafir olmayan, çayını çorbasını içmeyen yok gibidir.

İleri görüşlüydü. Çocukluğunda ilkokula giderken çektiği sıkıntıları unutmadı. Köyünün çocukları zamanında okula gidebilsinler diye, evini milli eğitimin emrine vererek, 1960’lı yıllarda Karamanlar’da ilkokulun açılmasına öncülük etti. Kayadibi Köyü ile Hamidiye Köyü’nün merkezinde de birer ilkokul açılması, kız çocuklarının okula gönderilmesi ile onların da okuma yazma öğrenmelerine katkıda bulundu.

Okuyanları ve okulları çok severdi. “Ben çok zor şartlar altında okudum, karda kışta yağmurda yalın ayak Çağlar’a gidip geldim, üçüncü sınıftan sonra iki sene de Abana’ da yatılı okuyup beşten çıktım, o zamanlar beşinci sınıftan çıkan parmakla gösterilirdi. Babam ölmüştü, bana harçlık verecek kimse yoktu, çamaşırlarım pamuk bezindendi. Abana’da bizim çamaşırlarımızı sıra ile Abanalıların evlerinde yıkarlardı. Herkesin gömleği donu kurur, benimkiler hep nemli olurdu. Bir gün hocalarımızdan birisi, senin kimsen yok mu, çamaşır alacak, dedi. Köye gelince anama ağladım. Herkesin gömleği kuruyor, benimki yaş kalıyor, dedim. Rahmetli annem yatak çarşafını kesip bana gömlek dikti. Sevine sevine geri gittim” derdi.

Gençlerle çok iyi anlaşırdı. Onların dertlerini dinler, sırlarını saklardı. Şakacıydı, yapılan şakaları hoşgörü ile karşılar, gençleri etrafına toplayıp onlara nasihatler ederdi. Sohbeti, muhabbeti sever, güzel konuşurdu. Girişken ve girişimciydi. Çatalzeytin’e tayin olan memurları mutlaka ziyaret eder, tanışır, bir ihtiyaçları olup olmadığını sorar, köyünü, köylülerini anlatırdı.

İlçedeki bürokratlar ve siyasi parti temsilcileri ile her zaman dost olmayı ve kalmayı başarır, yerine göre onları acımasızca eleştirirdi.

Abana’daki okuldan arkadaşı olan ilçenin uzun yıllar İlköğretim Müdürlüğü’nü yapan Mustafa Öztürk Tonton Dede'nin Kayadibi Köyü’nden muhtar adayı olacağını duymuş, doğru kaymakama çıkmış:
- Aman kaymakam bey, bu Kayadibi muhtarı adayları içindeki Süleyman Kaplan’ı veto edelim. Kaymakam Tonton Dede’yi iyi tanıyor:
- Mustafa Bey ondan iyi muhtar nereden bulacağız, hem tecrübeli hem becerikli hem çalışkan, üstelik memur emeklisi deyince, Mustafa Hoca:
- Kaymakam bey, ben de ondan korkuyorum, bu adam muhtar değilken bile bize burada rahat vermiyor, bir de muhtar olursa ilçeyi Karamanlara kaldırır, deyince orada bulunanlar gülüşüyorlar, yapar mı yapar, diyorlar.

Tonton Dede köyde kahve çalıştırır, bakkal işletirdi, evi kara yolunun kenarında olduğu için yerliden yabancıdan geleni gideni eksik olmazdı. Otobüsten minibüsten inen, geceleyin yolda kalan mutlaka kapısını çalardı. Misafirperverdi, bir kış günü Yılanlı Dağı’nda kara saplanan otobüsün yolcularını evinde ve kahvesinde misafir etmiş, yedirip içirmiş, o gün yolda kalıp Tonton Dede’ye misafir olanlar gelip geçtikçe onu soruyorlar. Öldüğünü duyanlar mezarlığını arayıp fatihalarını eksik etmiyorlar.

Tonton Dede’nin en büyük tutkusu kitap okumaktı. Güzel bir kütüphanesi vardı. Kahvesinin bir kenarında kitapları muhafaza ettiği dolabında romandan ansiklopedilere, dergilerden günlük gazetelere kadar her şeyi bulmak mümkündü. Onun okuma merakını bilenler hediye olarak kitap getirirlerdi. Minibüsçü Sabri, Kastamonu’dan her gelişinde ona gazete getirirdi. Kütüphanesindeki kitapları okumaları için köyün gençlerine ve kızlarına ödünç verir, “En zararsız arkadaş kitaptır” okuyun, okumaktan kimse zarar görmez” diyerek onları teşvik ederdi.
Her yıl köy okullarının çoğuna bayrak, harita, ders aracı, Atatürk portresi, kırtasiye malzemesi dağıtır, bilhassa yırtık ve eski bayrakların yerine yeni bayraklar astırırdı. Milli bayramlarda evine, kahvesine, bakkalına bayrak asardı.

Yine bir bayram günü her tarafı bayraklarla donatmış. Kaymakam da tesadüfen Karamanlar’dan geçerken bayrakları görüyor. Nedense bu kaymakam ile pek anlaşamayan Tonton Dede, kaymakamın arabasından inip kahveye doğru geldiğini görünce, karşılamaya çıkıyor. Kaymakam bayrakları göstererek, neden astığını soruyor. Tonton Dede işi biraz saflığa vurarak “Bu gün kaymakam köye gelecek dediler, onun için astım” diyor. Kaymakam bu ince iğnelemenin farkında, kahveye giriyor, ikram edilen çayı içiyor, çıkarken Tonton Dede’nin kulağına eğilip “Yarın gel de okulun sıra masa işini halledelim” diyor. Meğer Tonton Dede okula sıra ve masa almak için kaymakamlıktan istekte bulunmuş, kaymakam da vermemiş.

Tonton Dede’nin köyde kahve çalıştırdığı yıllar, elektrik yok, buzdolabı olmadığı için satmak için şişelere doldurduğu ayran ve diğer içecekler sepete doldurulup kuyuya salınıyor, bütün gece kuyu suyuyla içecekler soğutulmaya çalışılıyor.

Tonton Dede, günlerden bir gün Kastamonu’ dan Çağlar Köyü’ne bir inceleme için gelen köy hizmetlerinin görevlilerini yakalar:

- Dönüşte mutlaka bana uğrayın size hakiki meyve suyu ikram edeyim, görün bakalım amcanızın koravay kola’sını... Akşamdan kuyuya saldığı sepetin içinde kızılcık ekşisinden yapılan içecekler vardır. Köyün gençleri Tonton Dede’nin kuyudaki şişelerini çıkarıp hepsini içerler, boşalan şişelerin içine kuyu suyu doldurup tekrar sepete doldurup geri bırakırlar.

İkindi vakti misafirler gelir. Tonton Dede, hemen gençlerden birisini gönderip kuyudaki sepeti getirtir. Bardaklara boşalttığı şerbetin rengi farklıdır. Bardağı ağzına götüren masaya geri bırakır:

- Süleyman Amca, senin koravay kolanın ne rengi var ne tadı, derler, kapalı bir şişeden bir iki yudum içen Tonton Dede misafirlere dönerek:

- Arkadaşlar kusura bakmayın, herhalde kuyunun suyu bunların tadını bozmuş, der. Hemen ayran yaptırıp gönüllerini alır. Korovayları içenler durumu uzaktan seyredip gülerler. Aradan bir sene geçer, Tonton Dede bu işi unutur. Bir gün İstanbul’a geldiğinde yeğeni Süleyman, işyerinde otururken Tonton Dede’ye:

- Emmi, kuyunun suyu yine korovayları bozuyor mu, diye sorar.

- Ulan teres, sen nereden biliyorsun, deyince Süleyman gençlerin ona oynadığı oyunu anlatır. Rahmetli Ahmet Kaplan ve Ethem Torun ile öteki gençlerin adını verir. Köye dönüşünde hepsini teker teker yakalayıp, kulaklarını çeker. Kiren ekşisinden yapılan bu içeceğin adı o günden sonra koravay kola olur. Sıcak yaz günlerinde serinlemek için içildikçe gençler bu olayı hatırlayıp gülerler.

Tonton Dede 1994 yılında öldü. Sıcak bir temmuz günüydü. Cenazesi toprağa verildikten sonra köyde bulunan bütün çocuklar kırlardan topladıkları çiçekleri mezarının üstüne koyup toprağına bol bol su döktüler.

Çocuklar onu, o da çocukları severdi.

Hiç yorum yok: