29 Haziran 2008 Pazar

5. HAMİDİYE KÖYÜ’NDE İDARİ YAPILAŞMA

1880-1890 yılları arasında devam eden göç ve yerleşme tamamlanıncaya kadar Hamidiye Köyü’nün yönetim sistemi hakkında yazılı ve sözlü bir kaynak temin etmek mümkün olmadı.

Köyün yerleşmesinde ve kurulmasında öncülük eden Hafız Mehmet Efendi’nin, ilk yıllarında, resmi makamlar nezdinde köyü temsil ettiği sanılmaktadır. Zira ilk yerleşen on ailenin, mahalle düzeyindeki yapıları ve nüfus yoğunluğu göz önüne alındığında, bu tespitin yerinde olduğu, bilahare Atmeydanı Mahallesi ve diğerlerinin yerleşmesi ile köy kurabilecek sayıya ulaştıkları görülmektedir. Ancak muhtarlık statüsüne hangi tarihte geçtiği bilinmemektedir. Köyün ilk muhtarının Hafız Mehmet Efendi olduğu söylenmekte ise de, Ahmet Hoca Efendi’nin ilk muhtarlık yapan kişi olduğu da ileri sürülmektedir.

Anadolu’nun diğer bölgelerindeki göçmen yerleşim birimlerinde de aynı sistemin işlediği, bazı muhacir köyleri müstakil muhtarlık kurabilecek sayıda hane oluşturabilirken, bazılarının iskan edildikleri mahalleye en yakın köylere bağlanmak suretiyle, çevreye uyum sağlamalarına özen gösterilmiştir.

Hamidiye Köyü’nün birbirine uzak dört mahalleden oluşması, köy hizmetlerinin ve ortak kullanım alanlarının oluşturulmasında, yapılmasında ve kullanılmasında güçlükler yaratmıştır. Mahalleler cami, mescit, çeşme, köy odası ve okul gibi hizmetlerin yerine getirilmesinde ortak hareket etme imkanı bulamamışlardır. Atmeydanı Mahallesi’ndeki camiden Katip Mahallesi de faydalanırken, diğer iki mahalle, uzak olması yüzünden istifade edememektedir. Mahallelerin dağınıklığı, devletçe yapılan hizmetlerin de gecikmesine neden olmaktadır.

Muhtarlık seçimi ve muhtar belirleme konusunda, bazı yerlerde olduğu gibi büyük sorunlar yaşanmamıştır. Genellikle bir veya iki kişi aday olur, seçimler de olaysız sonuçlanır. Köy ihtiyar heyetini oluşturan azaların her mahalleden birer üye alınmasıyla kurulması, gelenek haline gelmiştir. Köy ihtiyar heyeti, köy hizmetlerinin ortak yapılması hususunda veya bazı ihtiyaçların ortaklaşa görülmesi konusunda, Köy Kanunu’nun getirdiği yükümlülükleri zaman zaman uygulamaya çalışmışsa da yerleşimin dağınıklığı, evlerin birbirine uzaklığı yüzünden, insanlar bu tür hizmetlerden yeteri kadar faydalanamamışlardır.

1960’lı yıllardan sonra gurbetçiliğin artması, köyden şehire olan göçü hızlandırdı. Gidenlerin, gittikleri yerlerde yeni iş yerleri açmaları, bu iş yerinde çalıştırılacak elemanlara ihtiyaç duyulması, köyde yetişen genç neslin gurbete gitme arzusunu körükledi. Bunun yanı sıra büyük şehirlerden köye geri dönüş durdu. Bu hızlı nüfus erozyonu, zaten az olan ziraatın durmasına, tarlaların bakımsız kalmasına, genelde ahşaptan yapılmış olan baba ocaklarının, kısa zamanda harap olmasına yol açtı.
Okullar, öğrencisizlikten kapandı, camilerde neredeyse Cuma’nın dışında cemaat bulunmaz oldu.
Hamidiye Köyü’nün, bilinen ilk muhtarı Hafız Mehmet Efendi’dir. Ondan sonra muhtarlık yapanların içinde bazı isimleri, köyün yaşlılarından öğrenebildik. Bu kişilerin hangi yıllarda, hangi sırayla muhtarlık yaptığını saptayamadık. 1950 yılından sonra muhtarlık yapanların dışındakilerden, 1932 yılında Kara Mustafa’nın muhtar olduğu, bir evlenme akdindeki imza ve mühürden; 1941 yılında Karslıoğlu Sarı Mustafa’nın da, bu yıllarda tanzim edildiği anlaşılan bir evlenme belgesinden anlaşılmaktadır. 1946-1950 yılları arasında ise Osman Çavuş’un oğlu Zekeriya Yaşar’ın muhtarlık yaptığı görülmektedir. Yine bu
yıllarda, İbrahim Çetin’in (İbram Çavuş) muhtarlık yaptığı, hatta Atmeydanı’ndaki okul temelinin onun zamanında atıldığı söylenmektedir.


İrfan Turan - Hamidiye Köyü Muhtarı


Hamidiye Köyü’nde muhtarlık yapanlar:

1- Hafız Mehmet Efendi (İlyas Mahallesi’nden),
2- Ahmet Hoca (İlyas Mahallesi’nden),
3- Osman Çavuş (Atmeydanı Mahallesi’nden),
4- Kara Mustafa (Kabalakdüzü Mahallesi’nden),
5- Talip Aslan (Katip Mahallesi’nden),
6- İbrahim Çetin (Atmeydanı Mahallesi’nden),
7- Mustafa Kars (İlyas Mahallesi’nden),
8- Zekeriya Yaşar (Atmeydanı Mahallesi’nden),
9- Mehmet Usta’nın Hasan (İlyas Mahallesi’nden),
10- İsmail Kaplan (Kabalakdüzü Mahallesi’nden),
11- İrfan Turan (Katip Mahallesi’nden),
12- Mustafa Yaşar (Atmeydanı Mahallesi’nden).

Yukarıdaki isimlerin dışında muhtarlık yapanlar olduğu söylenmekte ise de bunların ne zaman muhtarlık yaptıkları konusunda sağlıklı bir bilgiye ulaşmak mümkün olmadı.

"1941 yılında köy muhtarı tarafından düzenlenmiş evlenme akdi... Evlenen Ahmet Torun ve Meryem Turan... İşlemi yapan muhtar Karslıoğlu Sarı Mustafa..."


Hamidiye Köyü’nün 125 yıllık tarihi içinde, gerek muhtar olarak görev yapanlar gerekse köyün ileri gelen kişileri içinde, adı ile anılacak bir eser bırakanın bulunmadığını üzüntü ile gördük.
Cumhuriyetin ilk yıllarında savaş yorgunluğu, bunu takip eden yıllarda da İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği ekonomik sıkıntılar yaşandı. Eskilerin “Kıtlık Yılları” dedikleri 1940’lı yıllar öncesinde, köyde kalıcı bir hizmetin yapılmasının mümkün olamayacağı, bu yılları yaşayanların anlattıklarından anlaşılmaktadır.

1940’lı yıllarda bütün ülkede yürütülmeye çalışılan, köylere ilkokul yapılması seferberliğine Hamidiye Köyü de katıldı. Ancak temeli atılabilen okul inşaatı, köyde eli iş tutanların, İkinci Dünya Savaşı yüzünden aniden ikinci defa askere çağrılmaları üzerine yarım kaldı. 1946’dan itibaren çok partili döneme girilince, ülkenin yönetimine talip olan siyasi partilerin siyasal çekişmeleri, köylere kadar yayıldı. Okul da o haliyle yarım kaldı. 1961 yılında, köy odası onarılarak, okula dönüştürüldü.

Köyün ilk öğretmeni, Giregöz Çam adında Taşköprülü birisiydi. Daha sonra prefabrik bir bina ve öğretmen lojmanı yapıldı. 1970’li yılların sonlarına doğru artan göç yüzünden, okuldaki öğrenci sayısı hızla düştü, zamanla eğitimde taşımalı sisteme geçilince, zaten üçü-beşi geçmeyen öğrenciler de bu sistemle merkezdeki okula alındı ve okul kapandı.

Köy camiinin de 1960’lı yıllardan sonra yapıldığını görüyoruz. Mahallelerin dağınıklığı yüzünden, ilk yıllarda bu ihtiyaç köy odalarında karşılandı. Cami betonarme olarak yapılmış, çatısı ahşap kereste ve kiremit örtülüdür. İhtiyacı karşılayacak düzeyde lojmanı vardır. Caminin bulunduğu yer itibariyle evlerin yakınında olmaması, vakit namazlarında cemaatin camiye gelmesini zorlaştırmakta ise de Cuma namazlarında ve Ramazan-Kurban bayramlarında yeterli cemaat bulunmaktadır. Dini bayramlarda, bayram namazından sonra, diğer köylerde olduğu gibi, bayramlaşma cami çıkışında toplu olarak yapılır. Cemaate ve uzaktan gelen misafirlere yemek ikram edilir.

Benim ve benim yaştakilerin bayramlarla ilgili anılarımız, halen tazeliğini korumaktadır. Bizim çocukluğumuzda köyde bayram namazı kılınmazdı, cami yoktu, onun için yakın köylerdeki camilere gidilirdi. İlyas Mahallesi, Atmeydanı ve Katip Mahallesi’nden bazıları Çatalzeytin’e, bazıları Çağlar veya Sökü’ye, Kabalakdüzü Mahallesi de, Kirazlı Köyü’ndeki camilere giderdi.

Bayram namazı kılınan köylerde, bayramın birinci günü o köyün bayramı sayılırdı. O gün dışarıdan gelen misafirlere yemek ikram edilir, yaşlılar cami önünde hazırlanan yerlere oturup, kendi aralarında sohbet ederler, gençler yemek sofralarının hazırlanmasına yardımcı olur, evlerden gelen yemek tepsilerini taşırlardı. Yemeklerin yenmesinden sonra çeşitli eğlenceler yapılır, delikanlılar harman yerinde güreş tutarlardı. Çevre köylerden gelenlerin güreşlere katılması ile zaman zaman sinirler gerilir, çıkan ufak tefek çatışmalar, yaşlıların araya girmesi ile büyümeden halledilirdi.

"1932 yılında muhtar Hacıoğlu Mustafa (Kara Mustafa) tarafından düzenlenen evlenme akdi... Evlenen Hacıoğlu Ahmet ve Süleyman Alemdaroğlu Ayşe..."


Bayram sofralarında neler olmazdı ki!. Naneli, maydanozlu fasulye çorbası, yoğurtlu patates haşlaması, soğanları iri iri dört köşe doğranmış bulgur karışımlı tepsi börekleri, kiraz pekmezi şerbeti ile ıslanmış sarıburma tatlısı, mevsimine göre turşu, salata veya furuncuk armudu kurusundan yapılan, içine elma ve kiraz kurusu katılmış hoşaflar...

Yemekler büyük bir iştahla yenilir, karnı doymayanlar aç gözlülük yapıp, sofranın birinden kalkıp diğerine oturur, böylece tıka basa doyarlardı. Rahmetli Mustafa Çavuş’un, böyle bir bayram gününde tam 7 ayrı sofraya oturduğu anlatılırdı.

Bayramlarda fırında somun pişirmek adetti.Buna yörede ‘somun koymak’ denilirdi.Genelde mısır kurutmak için yapılan fırınlarda pişirilir bayramda eşe dosta dağıtılır, bayram sofralarına konulurdu.Her evin fırını olmadığı için fırınlar ortaklaşa temin edilen odunlarla yakılıp ısıtılırdı.Mısır ve buğday unu mayalanarak hamur hazırlanır, ağaç tekneler içinde mayalanırdı. Bu tekneler karaağaç veya ıhlamur ağacından yekpare kütükten oyularak yapılırdı.yöredeki adına ‘hamur teknesi-ekmek teknesi’ denirdi.

Mayalanan hamur tahta sanutlar üzerinde küçük parçalar haline getirilip elle düzeltilir, alt tarafına ceviz yaprağı konulur, uzun saplı tahta küreklerle fırına sürülürdü.Ceviz yaprağının kokusu pişen somuna karışır, değişik bir tat ve lezzet verirdi.Diğer bazı adetler gibi artık bayramlarda somun pişirilmiyor.

Bayram yemeği çıkarılan köylerde, Hamidiye’den gidenler tulum eşliğinde çeşitli oyunlar oynar, güreşlerde de her zaman ortaya konan ödülleri alırlardı. Bayramın büyüklüğü, bayram çıkaran köyün öğüncü olurdu. Büyüklük ölçüsü ise çıkarılan sofra sayısına göre değerlendirilirdi. Bayramdan dönenler, gittikleri yerlerde “falan köyde öyle bayram yaptılar ki 40 sofra kuruldu, 60 tepsi börek ile sarıburma yenildi” diye, bayram çıkarılan köyü ve köylüyü methederlerdi.

Çatalzeytin ilçe merkezindeki camide bayram namazına gidenler, camii çıkışında ilçe halkı tarafından üçer beşer kişilik gruplar halinde evlere götürülür, fırından yeni çıkmış sıcak çörek ekmeklerinin konulduğu sofralarda kahvaltılıklar yenir, küçüklerin ceplerine delikli deliksiz kuruşlardan oluşan bayram harçlıkları sıkıştırılırdı. Çocuklar, ceplerindeki paraları düşürmemek için, elleriyle ceplerini tutarak, doğru şekerci Hüseyin Efendi’nin dükkanına koşar, ortası delik boyalı şekerler alırlardı.

İlçeye gidenler de köylere gidenler de ikindi namazından sonra gruplar halinde köylerine geri dönerler, ertesi günü hangi köye gideceklerini konuşurlardı.

1962 yılında, Kabalakdüzü Mahallesi ile Kayadibi Köyü’ne bağlı Karamanlar Mahallesi’nin ortasında yapılan Karamanlar Camii’nde ilk defa bayram namazı kılınacaktı. Köyün ileri gelenleri, bugünü bayram ilan ettiler. Namazdan sonra bayram yemeği çıkarmayı, çevre köylerini de davet ederek, bir güreş tertip etmeyi planladılar. Yıllardır yakındaki köylerde bayram yapan bu insanlar, kendi köylerinde bayram çıkarmanın heyecanına öylesine kapıldılar ki, rahmetli Şaban Çelikkıran ve rahmetli İsmail Tokmak uzak köylere bile atlı haberciler gönderip, halkı davet ettiler. Gurbettekilere de mektup yazıldı, haber salındı, bayramda mutlaka köye gelmeleri istendi. Güreş tertip işini, yemek işini, diğer görevleri kimlerin yapacağı planlandı. Rahmetli Kameroğlu, davulu ve zurnası ile o gün için hazırdı.

"Bizler o tarihlerde 17-18 yaşlarındayız, köyde genç çok. Hemen, kendi aramızda biz de bir eğlence düzenleyelim, diye çalışmaya başladık. Şükrü Kerimoğlu’nun sandalye fabrikası diye yaptığı bina boştu. Buraya bir sahne kurduk. Rahmetli Emrul Amca’nın ev yapmak için hazırladığı ağaçları buraya taşıdık, evlerden getirdiğimiz çarşaf ve pırpıtlarla sahneye perde yaptık. Bu sahnede kendi aramızda oluşturduğumuz ekiplerle seyirlik oyunlar, skeçler oynayıp, bayramı şenlendirdik.

O gün çok kalabalık oldu, davul zurna eşliğinde güreş tutuldu, gençlerin sahnelediği oyunları kadınlar ve kızlar da ayrı bir grup halinde seyrettiler. Rahmetli Tavşan Ahmet, elinde bir bakır tas, giriş kapısında durup, içeri girenlerden duhuliye bile topladı, sonra o parayı cami inşaatında kullanılmak üzere verdiler. Yalan olmasın, o günün şartlarına göre iyi paraydı. 62 lira 80 kuruş toplamıştık."

Artık o bayramlar yok. O bayramları çıkaranlar da yok. Bayram geliyor diye, fırın yakıp somun çıkarmıyorlar. Ne soğanı bol, içi az börekler, ne de kiraz pekmezi ile ıslatılmış sarıburma... Bir kase pirinç pilavı üstüne biraz kavurma, yanında üzüm hoşafı, el öpmesi kucaklaması, sarılıp öpmesi, hepsi bir saatte bitiyor şimdi.

Bayramları bile çağa uydurduk.

Hiç yorum yok: