30 Haziran 2008 Pazartesi

2. BATUM, ACARA VE ARTVİN’DEN GÖÇ EDENLER

Batum sancağının, Berlin Antlaşması ile Ruslara harp tazminatı olarak verilmesi üzerine sivil halk, anlaşma hükümlerini tanımayacaklarını, gerekirse Ruslara karşı silahlı mücadeleye girip karşı koyacaklarını, işgale direneceklerini çeşitli vesilelerle efkarıumumiyeye duyurdular. Ancak, antlaşma hükümleri gereğince şehirde bulunan Osmanlı taburlarının şehri boşaltma kararı alması üzerine direniş fikrinden vazgeçildi.Ruslar, 7 Eylül 1878’de hiçbir direnişle karşılaşmadan Batum ve Artvin’e girdiler.

İşgalin resmen başladığı 7 Eylül tarihine kadar bölgenin bazı yerlerinden kafileler halinde göç başlamış, gemilerle Trabzon’a ulaşanların sayısı 5.500 aileyi bulmuştu.

Göç hareketlerinin yoğunlaşması üzerine, göçmenlerin naklinde kullanılan ve haftada bir sefer yapan “İdare-i Mahsusa” vapuru yetersiz kaldı. Evlerinden, köylerinden ayrılarak, Batum vapur iskelesinde toplanan göçmenler zor durumda kaldı. Göçmenlerin bir kısmı vapurun gelmesini iskelede beklerken, bir kısmı da dağlık bölgelerde, derme çatma barakalarda, ağaç dallarından yaptıkları çadırlarda, pek çoğu da açıkta beklemeye başladı.

Batum çevresinde kısa zamanda 40.000’i aşkın göçmen birikti. Bunların yaklaşan kış mevsimi yüzünden perişan olacaklarını, işgal askerleri tarafından da rahatsız edileceklerini düşünen idareciler, durumu İstanbul’a bildirerek, göçmenlerin nakli için yeterli sayıda vapur gönderilmesini istediler. Hükümet, önce göçmen naklinde kullanılmak üzere temin edilen vapurları Batum’a yolladı. Nevri-i Nusret, Asir, Selimiye, Mühbir-i Server ve Mecidiye vapurları, göçmenlerin nakline tahsis edildiler.

Bazı 93 muhacirleri, kurdukları köylerin isimlerinin bu gemilerin adlarına izafeten verildiğini, rivayetten anlatmakta ise de ilgisi yoktur. Hamidiye Köyü’nün adının, Hamidiye vapuru ile geldikleri için konulduğu söylenmekte, ancak göçmen naklinde Hamidiye vapurunun kullanılmadığı görülmektedir.

Raif Kaplanoğlu’nun “Bursa’da Yer Adları” kitabında bu isimlerin daha çok yerleştirildikleri arazi vakfiyelerinin isimlerinden alındığı, bazılarının da kafilenin başında bulunan kişinin adı ile özdeşleştirildiği belirtilmektedir. İnegöl’e bağlı Hilmiye Köyü adını kafile başkanı Hilmi Efendi’den, Hayriye Köyü ise kafilenin başı olarak Hayri Ağa’dan almışlardır. 93 muhacirlerinin göç ve iskanları sırasında Osmanlı tahtında oturan II. Abdülhamit’in göçmenlere karşı gösterdiği iyi niyet ve yardımlardan yararlanan muhacirlerin köylerine “Hamid-i veya Hamidiye” adını verdikleri daha mantıklı görülmektedir.

Batum ve Artvin muhacirlerinin bir kısmı deniz yoluyla bir kısmı da kara yoluyla geldiler. Deniz yoluyla gelenleri Batum’dan getiren gemiler, göçmenleri Trabzon, Samsun, İnebolu iskelelerine indiriyor, bazıları ise İstanbul üzerinden Bursa’nın Gemlik limanına götürülüyordu. Batum ve ahalisinden deniz yoluyla gelen muhacirlerin ilk etapta Trabzon, Samsun ve Kastamonu vilayetlerinde iskan edilmeleri düşünülmüş 700 hane Çürüksü göçmeni Trabzon’a indirilmişti. Trabzon ve Samsun’da 20.000 kadar göçmenin iskanına yetecek miktarda elverişli yerler tespit edilmesine rağmen, Acara, Artvin göçmenlerinin buralara yerleştirilmesine mahalli idareler ve bölge ahalisi karşı çıkmış, çoğunluğu gürcü olan göçmenler İzmit, Adapazarı ve Bursa vilayetlerine gönderilmiştir.

Kars, Ardahan ve Artvin vilayetinin iç kesimlerinde yaşayan ahaliden göç etmek isteyenler, denize iskelesi olan şehirlere ulaşamadıkları için kara yolundan gitmek zorunda kaldılar. Bunlar Kelkit Çayı vadisini takip ederek Erzincan, Bayburt, Gümüşhane, Tokat, Amasya ve Çorum toprağına ulaşmaya çalıştılar. Bu yürüyüş sırasında göçmenlerin yarısı yollarda açlık ve soğuktan öldüler. Analarının sırtında, babalarının kollarında ölen bebekler yollarda çalı diplerinde kazılan çukurlara gömüldü. Yaşlı ve takati tükenen insanlar Kelkit Çayı’nın sularına kapılarak boğuldular.

Bugün Sivas, Tokat, Amasya ve Çorum vilayetlerinde yaşayan 93 göçmenlerinin iskan ve yerleştirilmesi de kolay olmamış, uzun yıllar yerleşik ahali ile aralarında anlaşmazlıklar meydana gelmiştir. Bu bölgedeki mezhep ayrılıkları nedeniyle bazı göçmen köyleri ile çevre ahalisinin kaynaşması zor olmuş, arazi ve otlakiye sorunlarının yanında, kız kaçırılması veya kaçması yüzünden tırmanan kin ve düşmanlıklar kan davası haline getirilmiştir.

Rusların Batum çevresini işgal etmesinden sonra uyguladıkları asimilasyon politikası yüzünden, bölgeden göç etmek isteyenlerin sayısında büyük ölçüde artış oldu. Çeşitli yollarla Anadolu’ya gelip iskan edilmeyi bekleyen göçmenler iskan bölgelerinde yığılmış, bazıları kendilerine verilen yerleri beğenmeyerek hükümete başvurmuş, bazıları akraba ve hemşerilerinin yanına veya yakınına gitmek istediklerini söyleyerek, iskan işini zorlaştırmaya başlamışlardır.

Yeni göç talepleri karşısında hükümet, göç etmek isteyenlerin kendi aralarından birisini vekil seçerek göndermelerinin, bu vekil iskan ve yerleşme için ayrılan mahalleri görüp beğendikten sonra kafilelerini getirmelerinin, daha uygun olacağına karar verdi.
Bu yolla Anadolu’ya gelen bazı göçmen vekillerine, Aydın vilayetindeki “Çiftlik-i Hattı Hümayun ve Daire-i Askeriye” idaresindeki toprakların birazı ayrılarak, iskanları sağlandı. Yine bazı göçmen vekillerine, Sisam Adası karşısındaki “Çakıllı” mevkii gösterilmişse de arazinin ziraata pek müsait olmaması ve yeterli su bulunmaması yüzünden, göçmen vekilleri tarafından beğenilmedi. Bazı bölgelerde göçmenlerin tamamını yerleştirmeye yetecek kadar arazi bulunamadı. Bölgede ahalisi dağılmış veya başka yerlere gidenlerin terk ettiği, kısmen metruk evlere onar yirmişer hane olarak iskan edilmeye çalışılıyordu. Haziran 1881’de 4.000, Şubat 1882’de 3.000 Batum ve Livane göçmeni, bu yolla Karadeniz sahil şeridi boyunca iskan edildi.

Netice olarak Batum ve Artvin havalisinden göç eden, çoğunluğu Gürcü olan göçmenler, diğer göçmenler gibi geniş arazilere topluca iskan edilmedi. Ordu, Samsun, Sinop ve İnebolu sahili boyunca küçük topluluklar halinde dağıtıldılar. Ayrıca iç kesimlerde iskan edilen Gürcü göçmenler de Tokat, Amasya, Yalova, Bursa, Adapazarı ve İzmit vilayetlerine yerleştiler.
Hafız Mehmet Efendi, 1880 yılında, İnebolu İskan Komisyonu’na, kafilesinde bulunan 10 ailenin bölgeye iskanı için başvurunca, öteki göçmen vekillerine olduğu gibi ona da “iskan yerlerini gezip görmeleri, beğenirlerse iskanlarının yapılacağı” söylenir. Hafız Mehmet Efendi, yanına arkadaşı Ahmet Hoca’yı da alarak, göçmenler için ayrılan iskan yerileni görmek üzere yola çıkar.

Hiç yorum yok: