30 Haziran 2008 Pazartesi

3. GÖÇLER DÖNEMİ

Çarlık Rusyasının tarih boyunca bütün emeli Kafkasların güneyini, Doğu ve Kuzey Anadolu bölgelerini ele geçirip, Karadeniz’e hakim olmak, buradan da sıcak denizler diye bilinen, Ege ve Akdeniz’e açılmak olmuştur.

Rusya Kafkasların güneyine inerek, Doğu Anadolu’yu takiben Basra Körfezi’nde, petrol yatakları üzerinde egemenlik sağlayarak güçlenmek için, tarihin her döneminde çok büyük gayret sarfetmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun güçlü dönemlerinde bu emellerine ulaşamayan Ruslar, 18. yüzyıl başlarından itibaren, hedeflerine ulaşmak için harekete geçtiler.
Osmanlı tebaasına geçerek Müslüman olan Kafkas kökenli milletler üzerinde, yoğun baskılar uygulanmaya başlandı.

Rusların istilacı emellerini önlemekte güçlük çeken Osmanlı Devleti, Ruslarla yaptığı savaşları kaybetmiş, 1856 yılında Kırım, 1858 yılında Ahıska harplerinden sonra, Ahıska’ya kadar olan bölgeleri, Ruslara terk etmek zorunda kalmıştı. Ruslara terk edilen bu topraklarda yaşayan Müslüman ahali, Ruslar tarafından yapılan baskılara dayanamayarak göç etmek zorunda kaldı. Kırım savaşları öncesinde ve sonrasında bölgeden çok sayıda aile göç ederek Osmanlı mülküne sığındılar. Kırım’dan Tatarlar, Abhazya’dan Abhazlar, Kuzey Kafkasya’dan Çerkez ve Çeçenler, Azak Denizi çevresindeki Türk kökenli Müslüman ahali, bu dönemde yaşadıkları toprakları bırakarak, toplu olarak göç edip Anadolu’ya geldiler. 1860’lı yıllarda yoğunlaşan bu göç dalgasından en çok etkilenen Çerkez ve Abhazların yanında, Kırım bölgesinden göç etmek zorunda kalan Tatarlar da Anadolu’nun değişik bölgelerine iskan edildiler.
Çerkezlerin bir kısmı Anadolu içlerinden geçerek, o zamanlar Osmanlı Devleti’nin bir eyaleti olan Ürdün’e kadar indiler ve oralara yerleştiler. Bir kısım Kafkas göçmeni ise Karadeniz sahili boyunca değişik vilayetlerde iskan edildiler. Samsun, Amasya, Tokat ve Çorum vilayetlerinde yaşayan Çerkezlerin dedeleri, bu göçler sırasında gelenlerdir.

Bu ilk göçlerden, Sinop ve Kastamonu sahil şeridindeki yerleşim bölgelerine iskan edilen aileler, buralarda bir müddet yaşadıktan sonra, bazıları başka yerlere giderken, bazıları ise iskan edildikleri toprakları yurt tutarak yaşamlarını sürdürdüler.

Çatalzeytin’deki Azaklıoğulları ile Mamlay köyündeki Kameroğulları’nın büyük dedelerinin, bu dönemdeki göçler sırasında gelip yerleştiklerini görüyoruz. Bir kısmı Kayadibi Köyü, Karamanlar Mahallesin de yaşayan Kameroğlu ailesinin fertlerinin yüz, göz ve fiziki yapılarında, Kırım bölgesinde yaşayanlara benzerlik görülmektedir. Bir diğer bulgu, Azaklıoğulları’ndan bazı ailelerin Hamidiye Köyü, Atmeydanı Mahallesi’nde yerleştikleri, bilahare buradan kalkarak Çatalzeytin merkezine veya merkeze yakın köylere yerleştikleridir.

Azaklıoğulları’nın terk ettikleri bölgeye, 40 yıl sonra 93 Muhacirleri iskan edilmiş, onlardan kalan arazileri, uzun yıllar ortak ekip biçmişlerdir. Atmeydanı Mahallesi yakınında bulunan Çiftlik mevkiindeki evlerin harmanlarının ve ahır yıkıntılarının yakın zamana kadar durduğu söylenmektedir.

Ortaklaşa ekilen arazilerden elde edilen mahsul, hasat sonrası ikiye bölünür, yarısı tarla sahibine verilirdi. Bu arazilerin bazılarını uzun yıllar ortak olarak işleyen Katip Mahallesi’nden Yusuf Turan’ın torunu Hakkı Turan anlatıyor:

“Dedem Çatalzeytinlilerin tarlalarını yarıya ekerdi. Buğday, mısır, arpa her ne ekildiyse hasat edildikten sonra yarısını ayırır, çuvallara doldurup eşekle Çatalzeytin’e götürür, tarla sahibine verirdi. Tarla sahibi kimdi, şimdi hatırlamıyorum. Zaman zaman ben de dedemle beraber çarşıya giderdim. Uzun boylu, beyaz saçlı, fötr şapka giyen, elinde kalın baston taşıyan bir adamın evinin önünde çuvalları indirir, eşeği evin önündeki incir ağacının altına bağlar, deniz kenarına giderdim. Uzun boylu adam bana delikli paralar verirdi.

Bazen dedem beni yalnız yollardı. Çuvalları teslim ettikten sonra çarşıda gezer, bastonlu amcanın verdiği harçlıkla, şekercinin dükkanından halkalı şeker alırdım. Zamanla tarlanın verimi düştü, elde edilen ve tarla sahibine götürdüğümüz ürün azaldı.

Bir gün çarşıya ekin götürmüştüm, çuvallardaki ekini gören tarla sahibi:

- Dedene selam söyle, bundan sonra buğday, mısır bir şey yollamasın, getirdiğin zahire, eşeğin burada yediği arpayla otun parasına ancak yetiyor, artık gelme, dedi.”

Kırım göçmenlerinin yanı sıra, bölgeye Kafkas kökenli Çerkez ailelerin de geldiğini, bunların Sinop vilayeti dahilinde iskan edildiğini görüyoruz. Türkeli ilçesinin Kuz Köyü’nde yaşayan Çerkez ailelerin bu dönemde geldikleri, sayılarının azlığı nedeniyle müstakil köy kuracak sayıda olmadıkları için, yerli ahali ile kaynaştıkları, uzun zaman geleneklerine bağlı kalmışlarsa da, zaman içinde asimile oldukları görülmüştür.

1858 yılı ortalarında başlayan göç hareketleri, bazen artarak, bazen azalarak 1927 yılına kadar sürmüş, doğudan, batıdan, kuzeyden gelen bu insanlar için yurtluk bulmak ve iskanlarını sağlamak hususunda, devlet zaman zaman sıkıntılara düşmüştür.

Kuzeyden ve Kafkasya’dan gelen göçmen akınının en zoru ve yoğunu, 93 göçmenlerininkidir. 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı sonrasında, Kuzey ve Güney Kafkasya’dan, Romanya ve Bulgaristan’dan kalabalık kafileler halinde gelen insanlar, başta İstanbul olmak üzere, Karadeniz sahilindeki şehirlere akın ettiler.

Tarihe 93 Harbi olarak geçen bu savaşın sonrasında oluşan göç akınına, halk arasında “Büyük Vayna” adı verildi. Batum Sancağı’nın Ruslara bırakılması yüzünden, en büyük göç bu bölgede yaşandı ve Gürcü kökenli Müslüman aileleri etkiledi.

Bugün Anadolu’da yaşayan Gürcülerin tamamı 93 Harbi’nden sonra Batum, Acara, Macahel ve İmerhev’den göçtüler.

Hiç yorum yok: