24 Haziran 2008 Salı

8. MALIN GİBİ YE...

Mısırların olgunlaşma zamanı rahmetli Şükrü Amca domuzlar girmesin diye sayvan bekliyor, 12-13 yaşlarında olan Nurettin Taşkıran (Perittin) da sayvanda Şükrü Amca’ya arkadaşlık ediyor. Sayvanın önünde yakılan ateş iyice köz olmuş, kıpkırmızı kor ateşte mısır közlemek, kabak pişirip yemek sayvan bekleme zamanı vakit geçirmek için yapılan işlerden biri. Ateşin közüne de diyecek yok, Şükrü Dayı yanındaki Nurettin’e dönerek:

- Ulan Perittin bu közde çok güzel mısır pişer, hadi sizin göl tarladan biraz sütlü kelle koparda gel, der. Nurettin karanlıkta kaybolur, biraz sonra eli kolu dolu olarak gelir, getirdiği sütlü mısır koçanlarını soyup soyup ateşe atarlar, pişenleri yemeğe başlarlar, Şükrü Amca’nın keyfine diyecek yoktur.

- Aferin ulan Perittin, kelleler iyiymiş, dedikçe Nurettin:
- Ye amca ye, helal olsun, kendi malın gibi ye, istersen gene koparıp geleyim, der.

Sabahleyin evin altındaki bostana inen Şükrü Amca’nın karısı Halise Yenge tohumluk diye ayırdığı mısır koçanlarının hem de en büyüklerinin yerinde olmadığını görünce feryadı basar. Nurettin kendi tarlalarından değil de, Şükrü Amca’nın bahçesindeki tohumluk mısırları koparıp getirmiş!..

Nurettin’e çocukluğunda geçen bu olayı anlattırdığımda, “Çocuktum ama aptal değildim, Şükrü Amca’nın yanındaki bostanı dururken geceleyin taa göl tarlaya gidilir mi? Bende onun bostanından çaldım, zaten o zamanlar mısır kabak çalmak hırsızlık bile sayılmıyordu, koca koca adamlar birbirinin sayvanından bostanından kabak çalarlardı” demişti.

Hiç yorum yok: